Cenâb-ı Hakkʼa sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, biz âciz kullarının ömür takvimini, ilâhî affın âdeta tuğyân ettiği bir Ramazân-ı Şerîf ile tekrar müzeyyen kıldı. O Ramazân-ı Şerîf ki, içinde bir ömre bedel Kadir Gecesiʼni barındıran, mânevî bir hazine…
Lâkin bu değerli ayın gün ve gecelerinden çoğunu geride bıraktık. Artık önümüzde pek az bir zaman kaldı.Bu mübârek günlerde de;
‒Namaza daha bir îtinâ gösterip cemaatle ve huşû içinde kılmaya,
‒Gönül feyziyle mukâbeleler okumaya,
‒Oruçla rûhen incelip takvâya ermeye,
‒Sahurlarla seher rûhâniyeti kazanmaya,
‒Zekât, fitre ve infaklarla Hakk’a yakınlaşmaya,
‒Neticede bu gufrân ayından mânen arınarak çıkabilmeye azmeden müʼminlere ne mutlu! Lûtfettiği bu mübârek ay için, Rabbimizʼe ne kadar şükretsek az!..
ÜZERİMİZDEKİ NİMETLERİN ÇOĞALMASI İÇİN GEREKEN ŞART
Cenâb-ı Hak:
“…Eğer şükrederseniz size (olan nîmetimi) elbette artırırım…” (İbrahim, 7) buyuruyor. Bu âyet-i kerîme muktezâsınca; şükür, nîmetlerin bereketlenmesine ve devamına vesîledir. Dolayısıyla, Ramazân-ı Şerîf nîmetinde de şükrün bereketine mazhar olabilmek için, ona dâir hem “kavlî”, hem de “fiilî” şükrümüzü ihmâl etmeyelim.
Bunun için, Ramazân-ı Şerîfʼin ruhları terbiye eden feyizli iklîminde kazandığımız mânevî kıymetleri, Ramazanʼdan sonra kaybetmeyelim. Zira Ramazan rûhâniyetini bütün bir yıla yayabilmek, Rabbimizʼe fiilî şükrümüzün, en güzel bir ifadesi olacaktır.
Yorum Yazın